6 Ocak 2010 Çarşamba

Derbilerin kırmızı hakemi Mustafa Çulcu ile röportaj


Herkes derbi maçta futbolcuların psikolojisinden bahsediyor. Hakemin psikolojisini anlatmak da derbilerin tecrübeli ismi Mustafa Çulcu'ya düşüyor.

Mustafa Çulcu'nun yönettiği Fenerbahçe - Galatasaray derbileri...


  • 6 Kasım 2002 - FB 6 - GS 0
  • Skor 2-0'ken Ortega, 6-0'ken Emre kırmızı kart gördü. Ercan Saatçi, Çulcu'nun Ortega'yı sebepsiz yere oyundan attığını, gereksiz küfür anonslarıyla seyirciyi tahrik ettiğini söylerken, Erman Toroğlu kırmızı kartların doğru ama ilk gol öncesindeki kornerin yanlış olduğunu yazdı. Gözlemcilerse tam not verdi.

  • 9 Şubat 1997 - FB 3 - GS 2
  • Maçı izleyenler ve yorumcular hakemin skora etki ettiğini düşünüyordu. Ziya Şengül de bu görüşünü "İkinci yarıda Boliç'in atmış olduğu penaltı golünde bana göre hakem Mustafa Çulcu Fenerbahçe'ye kıyak yaptı" diyerek dile getirdi. Hagi maçta haklı bir kırmızı kart görmüştü.

"Bizim derbilerimiz başka..."

Mısır'da ve İran'da da derbi yönettim. Tahran'da yönettiğim derbide 100 bin taraftar vardı. Bu kadar kalabalığa rağmen Türkye'deki derbiler kadar heyecan verici değildi. Bizim derbiler başka... O maçları yönetirken büyük keyif alıyorsunuz. Hele ki bu üçüncü, beşinci maçınızsa bu keyif daha da artıyor. Gergin atmosferde iyi maç yönettikten sonra muazzam bir mutluluk duyuyorsunuz.

Derbi maçı bir hakemin onur duyduğu anların başında gelir. Bu karşılaşmalar hakemin keyif aldığı, marka olmaya yönelik adım attığı bir basamaktır. Derbi maçları içinde de Fenerbahçe - Galatasaray karşılaşmaları çok zor geçer. Bu maçları yönetebilmek için hakemin deneyime ihtiyacı vardır.

Performansınızı tavan yaptırmanız lazım ki bu maçlar size verilsin. Derbi yönetmeniz için yöneticilerizin size güvenmesi gerekir. Performansınız iyi olduğunda kendinize de güvenirsiniz. Güven olduktan sonra iş kolaydır. Beklemediğiniz bir anda derbiye atanırsanız panikleyebilrsiniz. Bu da sizi sahada zora sokar. Sahada duruşunuz, vücut diliniz, ses tununuz seyirciye, taraftara, oyunculara güvensiz olduğunuzu hissettirirse performansınız düşer. Bunu önlemek için de kendinize güvenmeniz, yaptığınız işe saygı duymanız lazım. Sahada sadece yardımcılarınız ve siz varsınız.

Derbi maç öncesinde asla olağanüstü hal ilan etmezdim. Her zaman gece 11'de yatıp, sabah 7'de kalkıyorsam yine öyle yapardım. Maça çıkmadan önce bütün gazeteleri okur, televizyon programlarını takip eder, dışarıdaki atmosferi anlamaya çalışırdım. Aile içinde olan sorunlardan uzak durmanız lazım, kafanız bunlara takılmamalı. Özel birtakım problemler varsa bu sizin başarılı olmanızı engeller. Zaten eşleri zamanla hakemlerin menajerleri oluyor.

"Küfürlere aldırmazdım"

Sahaya çıktığım andan itibaren taraftar, yönetici baskısı umrumda olmazdı. Maçtan önce öyle konsantre olurdum ki taraftarın ettiği küfürleri bile duymazdım. Memorandumda dördüncü hakemimi "Küfür duyarsan kulağını işaret et, anons yaptırayım." derdim. Konsantrasyonumu sağladığımda dışarıyla ilişkim kesilirdi.

Cin gibidir topçular, sürekli sizi gözlerler. Yorulduğunuzu anladıkları anda sizinle oynamaya başlarlar. Kararsızlığınızı, tereddütlerinizi gösterirseniz, yandınız. Herkes itiraz eder. Düşünün, adam kaleden çıkıyor, 60 metre koşup itiraz ediyor.

Derbi maçlarında kamuoyu baskısı futbolcuları da hakemi de geriyor. Bunu yatıştırmak için de sarı kartlar çıkıyor. Kartlar çıktıkça ortam daha da geriliyor. Ama futbolcu oyuna odaklanır, hakem kararları üzerinde durmaz ise o zaman çok keyifli bir maç oynanır.

İyi bir hakem kriz yaratmaz, gelen krizi önler. Eğer baskıdan kurtulamazsanız ve verdiğiniz kararlara takılıp kalırsanız, hatalar kendiliğinden gelir. O an doğru olduğuna inandığınız için o kararı verdiniz; bundan şüphe etmemelisiniz. Yetenekliyseniz üstesinden gelirsiniz.

Maç sırasında her beş dakikada bir frene basmak lazım. Hakemin maç içerisinde beş dakikada bir "Ben ne yaptım, ne yapıyorum?" diyip kendisini formatlaması lazım. Aksi halde maçın akışına kendisini kaptırıp hatalar yapabilir. Zaten maçın son çeyreğine girdiğiniz zaman siz de yoruluyorsunuz. Oyundan düşmemeniz lazım.

Hasan Şaş'la diyalog...
Bir derbide Hasan Şaş'ı oyundan ihraç etmiştim. Hasan'la daha sonra karşılaştığımızda bana o gün hakemin kendisini haksız yere oyundan çıkardığını anlatmaya çalıştı. Baktım hatırlamıyor. "O maçın hakemi bendim" dedim. Bu sefer başka bir Galatasaray - Fenerbahçe derbisinde yedek kulübesinde otururken ihraç edildiğinden yanmaya başladı. "Sus Hasan!" dedim gülerek, "O maçta da ben vardım!" Bir an şaşırdı kaldı, ardından "Ağabey, hep de sen atmışsın beni." dedi, beraber gülmeye başladık.

Ünlü 6-0'lık maçın hakemiydim, o maçtan kısa bir süre sonra Fenerbahçe - Akçaabat Sebatspor karşılaşmasını yönetmek için sahaya çıktım. Isınırken, sahayı kontrol ederken, tribünden alkışlar geliyor, tezahürat yapıyorlar. Yardımcılarım, "Hocam maç çok kolay geçecek" derken, onlara "Hiç belli olmaz, siz maça odaklanın" yanıtını verdim. Maçın 50. saniyesi oynanıyordu ki Akçaabat Sebatspor gol attı. Bütün stat "O... çocuğu Mustafa Çulcu" diye inliyordu! Yardımcılarım da dağılmışlardı; süreli açıklarını kapatmaya çalıştım. Ertesi gün gazeteler "Yanlarım ağrıyor Çulcu" diye yazdı.

Hakemin eleştirilere açık olması gerekir. Tabii eleştirenler de kantarın topuzunu kaçırmamalı. Maç sonu haksız eleştirilere maruz kalınca aile bireyleri bundan sizin etkilendiğinizden daha fazla etkileniyor. Okulda, dersanede çocuklarınız, sokakta, işinde eşiniz rahatsız oluyor. Gün geldi, bana yapılan olumsuz eleştirilerden dolayı kızımın okula gitmek istemediği zamanlar oldu! Bu elbette hoş bir şey değil.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder