20 Ocak 2010 Çarşamba

Galatasaray'ın en iyi 11'i




Galatasaray altın karmasının büyüleyici bir forveti var. Öyle ki Avrupa Gol Kralı Tanju Çolak bile yedek kulübesine mahkum oluyor!


Kaleci
Turgay Şeren
55 kez Fenerbahçe - Galatasaray derbisinde sarı-kırmızılıların kalesini koruyan efsane, toplamda 631 kez Galatasaray forması giydi. 1949-1967 yılları arasında olağanüstü kurtarışlarıyla "İyi bir kaleci takımın yarısıdır" sözünün Türkçe karşılığı oldu. Taffarel'i biz değil, tarih kesti!


Sağ bek
Candemir Berkman
"Şövalye" lakaplı oyuncu, Galatasaray'ın profesyonel ligdeki ilk şampiyonluğunu kazandığı 1961-1962'de sadece rakipleri durdurmakla kalmadı, Palermo'ya giden Metin Oktay'ın yerine şampiyonluğu getiren iki tarihi gole en şık imzayı attı.


Stoper
Bülent Korkmaz
Galatasaray'a hayatını adıyan "Cesur Yürek", sarı kırmızıyı o kadar sevdi ki icabında tek başına çalışıp sırasını bekledi, icabında rakiplerinin nefret odağı oldu. Galatasaray'ın en güzel gününde UEFA Kupası onun ellerinde havaya yükselirken tarihten asla silinmeyecek emeği çoktan sarı-kırmızı formaya sinmişti!


Stoper/Libero
Gheorge Popescu
Barcelona'da kaptanlığa kadar yükselmiş Rumen yıldız, tekniği, oyunu bir Dostoyevski romanı tadında okumasıyla sarı-kırmızı formayı şereflendiren en usta savunma sanatçısı.


Sol bek
Ahmet Berman
Beşiktaş'ta oynarken Türkiye'yi 1954 Dünya Kupası'nda temsil eden "Kambur Ahmet", takım arkadaşı Turgay Şeren'e göre zamanın ötesinde bir sol bekti. Saha içinde olduğu kadar gece hayatında da hızlı olmasa, Avrupa'ya giden ilk Türk defans oyuncu olabilirdi.


Sağ açık
Metin Kurt
Ülkemizin futbol emekçileriniin eşya gibi alınıp satılan köle muamelesi görmesine karşı verdiği mücadele bir yana, saha içinde de gladyatör misali mücadelesi ve izleyenlerin asla doyamadığı zarif çalımlarıyla yaşayan bir efsane.


Orta saha
Tugay Kerimoğlu
Daha 16 yaşındayken Mustafa Denizli'nin gözü kapalı sahaya sürdüğü maestro, 13 yılda 6 şampiyonluk yaşadıktan sonra Ada'ya gitti. Türk futbolcusunun Avrupa'yla imtihanında bayrağı en tepeye çıkardı.


Orta Saha
Gheorge Hagi
Real Madrid ve Barcelona'da yaşamadıklarını Galatasaray'da yaşayan ve yaşatan, sarı-kırmızı gözlerin gördüğü en büyük futbol rüyası. Sadece Karpatlar'ın değil tüm Avrupa'nın Maradona'sı.


Sol açık
Cevat Prekazi
Başka hiçbir futbolcu kendisini bu kadar iyi tarif edememiştir: "Koşsaydım Van Basten'le Milan'da oynardım." İyi ki koşmadı; o büyülü sol ayağıyla sarı-kırmızı renkleri Avrupa'nın zirvesine taşıdı.


Santrfor
Metin Oktay
Profesyonel lig tarihindeki Fenerbahçe - Galatasaray derbilerinde sadece bir takımda oynayıp en çok gol atan (9) oyuncu olan Taçsız Kral, saha içinde de saha dışında da Galatasaray'la eş anlamlı olmayı başardı. Hem ağları hem de sarı-kırmızı futbol yüreklerini delip geçti.


Santrfor
Hakan Şükür
21 yıl, 383 gol her şeyi anlatıyor gibi görünse de Hakan Şükür'ün futbol tarihine bıraktığı en büyük miras, hiçbir istatistiğe sığmayacak forma aşkı ve mücadelesidir.

YEDEKLER


Zoran Simoviç
Şampiyon Kulüpler Kupası'ndaki tarihi yarı final başarındaki emeği sarı-kırmızı formaya öyle bir sinki asla unutulmaz, unutulamaz: "Kurtarılması imkansız top yoktur, Simoviç vardır."


Tanju Çolak
Gol vuruşu ustalığında sahalarımızın gördüğü en büyük yetenek. Van Basten'i geçip Altın Ayakkabı almak kaç kişiye nasip oldu ki?


Uğur Tütüneker
Mustafa Denizli'nin anlatımıyla: "Avrupa'da tarih yazan o Galatasaray kadrosunun gizli kahramanı."


Fatih Terim
11 yılda hiç şampiyonluk görmese de teknik kapasitesi ve liberodaki liderliğiyle başlı başına bir şampiyondu!

Fenerbahçe'nin en iyi 11'i




Fenerbahçe'nin altın karmasındaki iki yabancıdan biri Nijeryalı stoper Uche. O da Deniz adını alarak bizden biri oldu!


Kaleci
Cihat Arman
Alp Bacıoğlu'na göre "Uçan Kale" lakaplı altın eldiven, Fenerbahçe'nin gelmiş geçmiş en iyi kalecisi. "Fenerbahçe'ye 'Kanarya' denmesinin sebebi Cihat Arman'dır. Giydiği sarı lacivert forması ile kalesinde sürekli uçarak kurtarışlar yaptığı için kanaryaya benzetilmiştir.

Sağ bek
Şükrü Birand
Tükenmek bilmez bir enerjisi olan örnek bir centilmen. 1964'ten itibaren 10 yıl boyunca harika ortaları ve bindirmeleri ile sağ kanadı uçurmuştur. Futbolu bıraktıktan sonra Maksim gazinosunda assolistlik yapmıştır.


Stoper
Uche Okechukwu
1993'ten itibaran 9 yıl boyunca başlı başında bir istikrar abidesi oldu. 7 yıllık hasretten sonra gelen şampiyonluk başta olmak üzere her maçta formasının hakkını sonuna kadar teslim eden Nijeryalı stoper asla unutulmayacak.


Stoper/Libero
Alpaslan Eratlı
Müthiş sol ayağı ve roket gibi şutlarıyla dönemin çamur deryası sahalarına adını altın harflerle yazdırmıştır. Sarkık libero döneminin en teknik oyuncularından birisiydi. Beş kupalı 1982-1983 sezonunda başta teknik direktör Stankoviç ile ters düşse de sonradan o büyük başarıda unutulmayacak bir rol oynadı.


Sağ bek
Basri Dirimlili
Fenerbahçe'nin sol kanadında 10 yıl hiç durmadan ileri geri çalışan cesaret abidesi. İlk kez 1953'te Fenerbahçe formasını sırtına geçiren "Mehmetçik" lakaplı oyuncu, tekniğinin yanısıra gözükaralığıyla da başlı başına bir futbol bayrağıdır.


Sağ açık
Rıdvan Dilmen
Olağanüstü futbol yeteneği en büyük katkısını Fenerbahçe'nin taraftar sayısına yapmıştır. O'nun sayesinde birçok genç Fenerbahçeli olmuştur. Onu izlemek bambaşka bir zevktir.


Orta saha
Oğuz Çetin
Topa bir elmasa dokunur gibi dokunan maestro. O zamanlar asist istatistiği tutulmuyor olsa da 103 gollü rekor şampiyonlukta verdiği pasların eşi benzeri yoktur.


Orta saha
Can Bartu
Sadece Türkiye'deki sahaların değil İtalya Serie A'nın da tozunu atan tepeden tırnağa zarafetle bezenmiş ölümsüz bir futbol yeteneği. Futbolculuğunda onun gibisi belki dünyada bile yoktu.


Sol açık
Lefter Küçükandonyadis
İki ayağını da mükemmel kullanan efsane, aynı zamanda Türkiye'den yurt dışına transfer olan ilk yıldızımız. Sevenleri o kadar çoktur ki, Türkiye'de ilk defa bir futbolcuya jübile düzenlenmiştir.


Santrfor
Cemil Turan
Aykut kadar fırsatçı, Rıdvan kadar süratli, boğa kadar güçlü bir oyuncu; kısacası Cemil Turan 70'lerin en büyük yıldızı.


Santrfor
Aykut Kocaman
Jimnastik kökenli olmasının da etkisiyle her golü başlı başına jenerik değerinde bir futbol dersiydi. Centilmenliğiyle de tarihe adını yazdırmış, gol sanatçısı büyük usta.

YEDEKLER


Toni Schumacher
Tarihin en efsanevi kalecilerinden birisi olan sempatik Alman, sarı-lacivertli formayı da şereflendirdi.


Osman Arpacıoğlu
Türk sinemasının büyük klasiklerinden "Salak Milyoner" filminde sahanın ortasındaki tünelden çıkan Metin Akpınar "Bay Gol"e sarılıp, "Osman Ağabey niçin bize gol atıyorsun?" diye sorar. Arpacıoğlu'nun cevabı hayatının özetidir: "Ne yapayım kardeşim işim bu!"

Naci Erdem
Al Bacıoğlu'na göre zamanın Lugano'su ama centilmen versiyonu: "Naci'nin oynadığı bölgeden adam geçirmesi görülür şey değildi."


Fikret Kırcan
412 maçta 139 gol atan, aynı zamanda asist kralı. İzleyenleri her hareketi büyülerdi.


Şeref Has
90 dakika çok iyi pres yapan bir oyuncuydu. Oyun tekniği ile dönemin futbolcularından ayrılırdı.

17 Ocak 2010 Pazar

Fenerbahçe - Galatasaray derbisi hakkında ne dediler?



Fenerbahçe ve Galatasaray derbisi hakkında basından yazarların, blog ve sözlük yazarlarının neler düşündüklerine bakalım...

Önceden not: Sürekli çoğalacak...

Basın ve bloglardan...

"başkalarının, annemizi dünyanın en iyi annelerinden biri olarak görmesi, göstermesi önemli midir? elbette hayır! bizim için öyledir ama. bizim için ifade ettikleri, anılarımız bunu böyle yapar. benim annem dünyanın en iyi annesidir. bizim derbimiz de öyledir. dünyanın en önemli maçıdır galatasaray-fenerbahçe. futbolu bildiğimiz günden beri böyledir. futbol ve biz var oldukça da öyle kalacaktır. ne olursa olsun... ancak son yıllarda bunun dışında global bir büyüklükten bahseder olduk. “şu dergi tarafından dünyanın en büyük derbileri arasında 3. sırada gösterildi”. “bu internet sitesinde yapılan oylamada en büyük derbi seçildi”. peki neden? kaç ülke yayınlıyor bu maçı misal. kaç yabancı gazetecinin akreditasyon başvurusu reddediliyor. misal barça-real maçı için red sayısı bini geçiyor her yıl. ya bizde ? boca-river maçı bizde hasretle beklenip seyrediliyor. onların bizden haberi var mı? bu derbi bazı listelere girer. girme sebebi de aşırı gerginliği, futboldışılığı, anlamsız, bir tabana oturmayan kavgaları, gürültüsüdür. gerginliği yüksek, emniyeti düşük, sahaya atılan malzemesi bol, kırmızı kartı golü kadar olan bir oyundur da ondan. son iki yılda 10 kırmızı kart gösterildi bu derbilerde düşünsenize. atılan gol sayısı neyse ki bir fazla: 11... bugün, yarın açıklanacak cezalarla bu sayı daha da artacaktır kuşkusuz. sebep budur. sadece bu... batılı anlayış, bu maçları indiana jones yaklaşımıyla o listelere alır. ölmeden önce mutlaka görmeniz gereken maçlardan değil de... ölmeden hemen önce görmeniz gereken maç olarak görür. kaybedecek bir şeyiniz kalmadan önce yani. uzaktaki, otantik bir savaş... derbinin uluslararası şöhreti bundandır. her an kafanıza bir şey gelebilir. ne zaman kavga çıkacağı belli değildir. kim kime kafa atacak belli olmaz. kim kime şeyini gösterecek? stat neresinden çökecek? biz de bu gerginlikle övünürüz. bizi ‘bu maçta ölüm tehlikesi var!’diye işaret edeni, mutluluk naralarıyla karşılarız. bizi listeye aldılar, bravo bize! pazar akşamı bunu bir kez daha ispat ederek dünyanın en önemli derbilerinden bir olma unvanımızı güçlendiren, şöhretine şöhret katanları performanslarından dolayı kutluyorum. ne kadar övünsek azdır... şanına şöhretine yakışan bir derbi oldu." (Mehmet Demirkol - 12 Nisan 2009'daki derbiden sonra)

"herhangi bir fenerbahçe-galatasaray derbisinde 3 ihtimal vardır; 1-0, 2-0, 3-0 fenerbahçe alır. hoş bu hipotezi de çürüttü fener, artık 6 ya kadar yolu var." (Hıncal Uluç)

"Dünyanın en büyük derbileri arasında gösterilse de, etnik, dini, siyasi ve sınıfsal bir kaygı taşımadığı için Türk medyasının büyük çoğunluğunun "Hadi canım, bu mu dünyanın en büyük derbisi?" diyerek nedense burun kıvırdığı bir maçtır. Halbuki medyanın en büyük kazanç kapısıdır. Tirajlar, raitingler vs... Ben birçoğunu çıplak gözle izlediğim için kendimi çok şanslı hissediyorum. Bence, beyaz perdede bugüne kadar yapılmış en iyi aksiyon filminden bile daha nefes kesici bir maç. O atmosferi yeşil sahanın üzerinde yaşayan ve sayısız büyük maçlar oynayan Kewell diyor ki: "Hayatımda çok büyük ve zorlu maçlar oynadım. Böyle bir maç hiç görmedim Kazanamamanın hayal kırıklığı bir yana maçın çığrından çıkışı beni çok etkiledi."" (Ercan Yıldız/Türkiye Gazetesi yazarı)

"100 yıllık bir tarihi arkalarında bırakan, sadece boğazın iki yanını değil tüm Türkiye'yi hem maç öncesinde hem de maç sonrasında günlerce meşgul eden ve bu ülke sınırları içersinde tansiyonu en yüksek maç olarak tanımlayabilirim bu derbiyi.

Ancak son yıllarda malesef bu derbinin bir dünya derbisi olmadığı yönünde yazılar yazılıyor. Bunlara kesinlikle karşı çıkıyorum. Yurtdışında yaşadığım dönemde (İngiltere) bu derbinin gerçekten bir dünya derbisi olduğuna bizzat şahit oldum. Ağırlıklı olarak İngiliz kulüplerinin maçlarının yayınladığı bir kaç pub da Fenerbahçe'nin Kadıköy'de Galatasaray'ı 4-1 mağlup ettiği maçı hem ben hem de diğer FB li ve GS lı arkadaşlarım farklı yerlerde canlı olarak gayet dolu bir şekilde izledik. Ayrıca NTVSpor'daki Yenilsen de Yensen de programında konuk olan yabancı basın mensupları da bu derbinin kesinlikle dünyanın ilk 5 derbisinden biri olduğu konusunda hem fikirdiler.

Bir Fenerbahçeli olarak bu maçın atmosferi ben de en az 1 hafta önceden başlıyor. Karın ağrıları, stres, çeşitli uğurlar derken maç saatinde inanın herşeyi unutuyorum. Maçtan sonra ise eğer mağlup olmuşsak kesinlikle gazete okumam; televizyon seyretmem ama kazandıysak ertesi gün işe gözlerim uykusuzluktan şişmiş bir şekilde giderim. En yakın arkadaşlarım genelde Galatasaraylı oldukları için 11 senedir en mutlu olduğum anlar Kadıköy'de oynanan Fenerbahçe-Galatasaray maçlarıdır.

Ortam gergin de olsa, bazen taraflar birbirlerine karşı istenmeyen görüntüler de sergilese bu derbinin verdiği hazzı skor ne olursa olsun seviyorum ve Galatasaray gibi bir rakibi bu ligdeki hiç bir takıma da kesinlikle değişmem." (Göksel ÇOĞALAN / ilk11.blogspot.com)

"Bu derbi icin herhangi bir gorus belirtmek zor aslında, cunku insan hangi acıdan bakacagını sasırıyor. Ben kendimden ornekleyeyim en iyisi. Bu maclar yaklasırken ozellikle de son 5-6 yıldır "bu defa heyecan yok, gerilim yok, sakin karsılayacagım" diye diye bekliyorum, mac gunune dek de gercekten basit bir lig macıymıs gibi bekliyorum. Ancak ne zaman ki o macın sabahına uyanıyorum zaman o an duruyor. Normal seyrinde devam eden saatler ve dakikalar derbi gunu geldigi zaman dakika-saat degil ay-yıl gibi geciyor, sanki daha cok uzun zaman varmıs gibi geliyor ve o gun hayat baska bir seye endekslenemiyor. Sanki ligin en onemsiz maclarından biri oynanacakmıs gibi sakin sakin beklerken dunya bir anda degisiyor. Uyudukca uyumak istiyorum ki mac saati yaklassın, zaman benden habersiz gecsin uyuyarak. Ancak olmuyor, ne kadar istemesek de ne kadar sakin olalım desek de bu derbi tum futbol maclarının yanında ayrı bir yerde. Tabii bunu derken parantez acmak lazım bir UEFA Kupası finali gibi asla olamaz ne kadar buyuk olursa olsun, derbi yılda 2, sanslıysak da 4 kere denk gelen bir sey ama UEFA 100 yılda 1 kere geldi ve bir daha gelip gelmeyecegi belirsiz. Ancak ne olursa olsun ve ne kadar sıradan bir hale getirmek istesek de Galatasaray-Fenerbahce derbisi icimize ruhumuza islemis durumda, once futbola sonra bu iki takımdan birine gonul vermis insan icin iki takım degil futbol macı karsılıklı pisti oynasa bile heyecanı bambaska oluyor, insan sabredemiyor bir an once gelse de izlesek diye.." (Fırat Selçuk / artemiofranchi.blogspot.com)

"Bir Fenerbahçeli için Galatasaray derbileri çok özeldir. Sporun her dalında karşılaşmak için can attığın bir rakiptir Galatasaray. Evet. Birbirimizi pek sevmediğimiz doğrudur. Hatta olayı nefret boyutuna taşıyarak ezeli rakibinin yok olmasını isteyecek kadar bu nefretini dile getirenler vardır. Bunu saklamanın manası yok. Lakin şunu da iki taraf itiraf etmelidir ki, iki taraf da sporun her dalında bu rekabeti hep yaşamak ister. Fenerbahçeliler için bir maçta Galatasaray’ı yenmek ya da Galatasaraylılar için Fenerbahçe’yi yenmek paha biçilemez mutluluktur. Bunun aksini iddia eden varsa yalan söylüyordur. Ezeli rakibiyle ligde yaptığı maçları kaybeden takım o seneyi kahrolarak geçirir. Zira bu maçlar tantanası taş çatalasa 3-5 gün süren maçlar değillerdir. Bütün bir sezon konuşulur. Bazıları ise yıllarca konuşulur. Çok klişedir ama doğru bir yaklaşım vardır; Fenerbahçe olmadan Galatasaray’ın yahut Galatasaray olmadan Fenerbahçe’nin ezeli rekabet bağlamında değerlendirirsek, pek bir anlamı kalmıyor gibi. Galatasaray olmasa da Fenerbahçe taraftarı olurdum, ama hiçbir zaman bir maçta Galatasaray’ı yenmenin zevkini yaşamazdım. Böyle bakmak lazım olaya. 17 Ocak 1909’da Papazın Çayırı’nda başlayan bu ezeli rekabet iyi ki var. Benim gözümde en büyük derbidir. Ve öyle zannediyorum ki, bir Fenerbahçeli ile bir Galatasaraylının futbolda nadiren hemfikir oldukları konulardan biri de budur." (Hasan Muradoğlu/arielortega.blogspot.com)

"Galatasaray-Fenerbahçe derbisi Türkiye'de "derbi" tadı aldığım tek maç benim için. Benim için kelimesini vurgulamak istiyorum, zira Beşiktaş'lı dostlar alınabilirler, onları hor gördüğüm izlenimi çıkabilir lakin benim duygularım bunlar...
Bizim derbimiz dünya üzerindeki derbilerle karşılaştırılıp, bazen aşağılanmakta, küçük görülmekte, bazen de basın tansiyonu arttırmak için gereğinden fazla büyütmekte(Dünyanın 3. derbisi gibi) ama ben kısaca adlandıracak olursam, bizim derbimiz bize, Türklere has bir derbi... Türk insanı, bir çok özellikleriyle dünya milletlerinden ayrılıyor, biz bazen çok coşkulu, bazen çok duyugusal, bazen hırçın ve küfürbaz, bazen de centilmenliğin en güzel örneklerini sergileyen insanlarız. 3-5 sene evvel baş düşman Yunanistan iken, "Yabancı Damat" dizisiyle Yunanlılara sempati duyabiliyoruz.... Kısaca sabit bir halimiz yok, rüzgara göre hareket eden bir toplumuz...
İşte Galatasaray-Fenerbahçe derbisi de bir bakıma bizi anlatıyor. Kimi zaman bol gollü geçebiliyor, kimi zaman golsüz ve kısır bir mücadele oluyor, kimi zaman ve çoğunlukla çok coşkulu olup kırmızı kartlar havada uçuşurken, kimi zaman futbolcular maç sonu birbirleriyle forma değiştirebiliyorlar...
Hiç mi tutarlı ve değişmeyen yönü yok... Olmaz mı?
Maçtan bir hafta evvel taraftarlarda başlayan ve maç günü tavan yapan heyecan... Bu derbinin iki yakasında da böyledir..." (ultrasmovement.blogspot.com)

"16 dakika bekleyip yaşadığımız şampiyonluğu 10 tane UEFA Kupası'na değişmem. Çünkü o gün F.Bahçe'yi geçtik." (petitinyeri.blogspot.com)

Ekşisözlük'ten...

"avrupa'nın büyük derbileri gibi siyasi, sosyolojik, dini ya da ekonomik olarak zıt kutupların futbol sahasındaki rekabeti olmadığından aslında sadece bizim biraz gözümüzde büyüttüğümüz, biraz kulüplerimizde oynayan yerli yabancı yıldızlar, biraz da her an olay çıkma potansiyeli olması derbiye renk katan unsurlar, ve tabii iki takım arasındaki rekabet. ama bizde ne old firm gibi katolik protestan, ne de el classico gibi siyasi kutupların mücadelesi şekilde değil, bu yüzden de aslında avrupa'da bu maçlar, en azından yaygınlık ve izlenilirlik açısından hakettiği değeri bulamıyor. "(mumyn)

"bu derbide galatasaray daha normal daha siradan galibiyetler alma egilimindeyken fenerbahce daha satafatli daha fantistik galibiyetler alma egilimindedir. zira fenerbahce galatasaray i gücsüz zamaninda yakaladigi zaman 4, 5, 6 atmayi rakibinden esirgemez, güclülügünü skora yansitmayi bilir, ayni sekilde gücsüz oldugu dönemlerde de aldigi fantastik galibiyetlerle de (3-0 dan 4-3 gibi, galatasaray avrupa sampiyonluguna kosarken sami yen de yenmek gibi) ses getirir olay yaratir. lakin galatasaray benzeri durumlarda galip geldigi cogu macta rakibini sahada futbol olarak ezmis olsa dahi 1-0 gibi 2-0 gibi yarin öbür gün unutulucak akilda kalmayacak galibiyetler almistir, alagelmistir, mazideki nice fantastik yenilginin acisiyla da galatasaray taraftari bu galibiyetlerden istedigi randimani alamamistir, galibiyete istedigi gibi sevinip cosamamistir, ayni sekilde fenerbahce taraftari da ayni maglubiyetten ultra üzüntü duymamistir, oysa ki fenerbahce galatasarayi yendiginde hem fenerliler cok sevinir, hem gs liler cok üzülür, hem medya daha cok cosar, daha yogun bi duygu seli olusur. o sebepten fenerbahce galatasaray derbisi fenerbahce yendigi zaman daha renkli olan bi derbi olagelmistir. " (aimar)

"dünyada zorluk derecesi olarak üçüncü sırada olan derbidir. bu maçlar , ne bir galatasaray-beşiktaş , ne de beşiktaş-fenerbahçe maçlarına benzer. futbolcular bile bu maçlara kendileri motive olurlar, teknik direktör ayrıca bir motivasyon için uğraşmaz. futbolcuda olduğu gibi seyirci bile kendiliğinden motive olur galibiyete, her iki takım taraftarları kendi takımlarının kazanacağından son derece emin konuşurlar.bu iki güzide klubümüz türk futbolunun incisidir. galatasaray-fenerbahçe , ateş ve su , tatlı ve acı gibidir. bazen de hırsız ve polis gibidir, bir gün biri kovalar , bir gün biri kaçar, bu rolü sırayla değişirler." (deepblue)

"iyi oynayanin cogunlukla kaybetmesiyle, favorinin genellikle yenilmesiyle, gs nin tum mac bastirdigi ve fenerin 4-0 kazandigi dunyanin en mantiksiz derbisi..." (roda cherji)

"hiç bir zaman favorinin olmadığı ve haliliyle iyi oynayanın degil gol atanin kazandigi dünyanin sayili derbilerinden." (lonelyman)

"maç sonrası takılınması en keyifli olan derbidir. galatasaray olmasa bu ligin ne tadı kalır tarzı yumuşak tandanslı söylemleri kullanmayı sevmem ve kullanmayacağım. galatasaray'ı günahım kadar sevmem. ama bir gerçek varki galatasaray ve fenerbahçe batman ve joker gibidir. birisi olmazsa diğeri anlamsızlaşır. beni bu dünyada başka hiçbir maç sonucunda galip gelmek bu kadar mutlu etmez. ne beşiktaş galibiyeti ne de şampiyonlar ligini kazanmak belkide.. uzun vadeyi düşünmez bir taraftar. bir fenerbahçe'li için galatasaray'la her hafta oynamak istemek aptallık değildir, kinayedir. hoş bir takılmadır. bunu anlamamak nedir onu bilemiyorum. en nihayetinde adrenalindir, hayatın anlamıdır, mutluluktur, nefrettir, hüzündür. şaka bi yana gene aylardan kasım ya.. (takılıyorum, şu an gülmeniz gerekiyor)" (slevinkelevra)

"bütün dünyaya kafam girsin benim hayatımın en önemli derbisidir.dış basın hakkımızda ne dedi diyerek gazete köşelerini karıştıranların ve gazeteler de yazan ''türk gibi güçlü'',''anneciğim türkler'' veya ''türkler anamızı ağlattı'' gibi haberlerden tatmin olan adamların b.k atması da bu derbinin değerinden birşey götürmez.

hayır derdin ne arkadaşım derbi dediğin yerel bir olaydır zaten.bütün dünyadan sana ne ki.bu takımlardan birinin tarafıysan oturur seyredersin,fikstür çekilir çekilmez derbinin tarihini hemen ezberlersin,derbi haftası yaklaştıkça koca adam olmana rağmen her maç muhabbetinde kendinden geçip çocukça saçmalarsın,maç günü karnında hep aynı ağrıyla dolaşırsın maç sonunda da futbol adına yaşanabilecek en büyük mutluluğu veya hüznü yaşarsın.bütün çocukluğunun,inancının,siyasi görüşünün aynı olduğu adama maç sonrası nası geçirdik dersin.normalde en ufak üzüntüsünde kahrolacağın adamın üzüntüsü bir tek o gün senin en büyük keyfin olur.sırf kahkahanla en can dostunu ağlatabileceğini o gün öğrenirsin.bütün bunlar olurken ispanya'da,ingiltere'de japonya'da insanlar ne yapıyor? acaba onlarda izlediler mi maçı? diye oturup iki saniye bile düşünmezsin.o gün el oğlu ramon, steven hatta maria bile gelse umrunda olmaz." (grkmkkr)

"dünya basınının bu maçlara ilgisini göz önünde bulundurunca 5 para etmez,şişirilmiş bir balon kadar değeri olduğunu anladığımız derbi. dünyanın en büyük 2. yada 3. derbisi oldugu yalanı yıllardır spor sayfalarında yerini alır hatta derler ki 1. lazio-roma (siyasi görüşten dolayı) 2.celtic-rangers (mezhep farkından dolayı) 3. galatasaray-fenerbahce. kimi zaman bu listeye boca-river plate macı da dahil edilir. gel gör ki bir gs-fb macına taş çatlasa 10-20 tane yabancı gazeteci gelir,bizim ülkemizde boca-river maçını izleyen türk kadar acaba arjantinde fb-gs derbisini izleyen arjantinli var mıdır ?.ama biz hep kendimizi avuturuz,taşkınlıklarımıza bir kılıf ararız,yükselen tansiyona kılıf bulmaya çalısırız. takımlar bazında düşünürsek her ne hikmetse fenerbahce takımının inanılmaz motive olduğu en kötü anlarında bile en parlak döneminde ki galatasaray'ı yenebilmeyi başardığını görürüz.özellik son dönemde hep aynı oyunculardan oluşan galatasaray kadorsu psikolojik olarak da çöküntü içinde fener maclarına cıkmış ve 1-0 yenik duruma dustugu hiç bir maçı cevirememiş kimisinde fark yemiştir. fenerbahce'nin aksine galatasaray takımı rakibi kadar motive olmuyor gibi bu maclara.belki de fenerbahce kadar ölüm kalım maçı olarak görmüyor bu macları.belki de var oluş amacı olan -türk olmayan takımları yenmek- analyışı biraz abartılmış durumda galatasaray'da.ilk düdükle beraber fenerbahce avantajlı başlıyor sanki her maça. bu maçlarda özellikle bazı fenerbahçeli futbolcular öyle bir sivriliyor ki bu motivasyonun bilimsel olarak incelenmesi gerekir.benim hatırladıklarım sırayla elvir boliç,serhat akın,ali güneş,marcio nobre,tuncay şanlı.galatasaray cephesinde ise diger 32 maça göre bu kadar uç performans gösteren oyuncu sayısı cok azdır,belki bir nebze bülent korkmaz örnek verilebilir.o da hırsı sebebi ile.yoksa çok kritik hatalar yaptığı derbiler de olmuştur. son yıllarda skor bazında gol farkı yönünden fenerbahcenin ezici üstünlüğü bulunmaktadır.3-0,4-0 deplasmanda da 4-0 gibi skorların yanına 6-0 sonucunu da eklemişlerdir.buna karşın galatasaray 5-1'den başka farklı bi skor elde edememiştir. ancak fenerbahce'nin bu galibiyetleri sadece skor bazında hatırlanırken galatasaray'ın galibiyetleri birçok başarılı sonuca götürmüştür takımı.5-1 ile turkiye kupası alınmış,116. dakikada atılan golle kadıkoyde kupa kaldırılmış ve bayrak dikilmiş,bu yıl ki 2-1 lik skorla rakip saf dışı bırakılırken unutulmaz bir maç olmuştur.son dönemlerde fb-gs arasında ki maçlarda derbinin hakkını veren maç 2000/2001 sezonunda türkiye kupası maçında 90 dakikası 4-4 bitip uzatmalarda penaltılarla fenerbahçenin kazandıgı maçtır.muhtemelen türk futbol tarihinin en zevkli 2-3 maçından biridir. sonuç olarak tüm işin sırrı psikolojiye dayanmaktadır.yıllardan beri süre gelen ve tekrarlanan sonuçlardan dolayı fenerbahçe lig de galatasaray ise kupa da fenerbahce'ye göre ağır basmaktadır.galatasaray'ın bu sene kadrosunu tamamen yenilmesi ile belki bir nebze psikolojik çekincelerden kurtulmuştur futbolcular.çünkü ne 4-0 ne de 6-0 yenilen kadroda yer almamışlardır. türk futbolu için en büyük festival olan bu maçlar bence dünya için bizim düşündüğümüz kadar pek bir önem taşımıyordur.ancak gerek fenerbahçe'nin avrupa sahnesinde 1 sezonlukta olsa bir başarı elde etmesi ve ismini duyurmaya başlaması gerek isim bazında çok önemli transferlerin yapılması her geçen gün derbiye daha çok önem kazandırdığı kesindir." (takimdanayriduzkosuyapanyazar)

""büyük derbiler" sıralamalarının derbiyi takip eden yabancı basın mensubu veya yabancı izleyici sayısıyla değil, o derbinin ülke halkı için ne kadar önemli olduğu ve ülkedeki yaşantıyı ne kadar etkilediğiyle ilgili olduğunu bilmeyenlerin üfürükten zannettiği derbi.

eğer bir ülkede fenerbahçeli de, galatasaraylı da, göztepeli de, batmansporlu da lig fikstürü çekildiğinde kendi takımının maçlarından önce bu maçın tarihine bakıyorsa, bu maçtan 1 hafta öncesinden bir hafta sonrasına kadar ülkedeki en önemli gündem (ne yazıkki) derbi oluyorsa isterse hiçbi yabancı basın mensubu takip etmesin, yine de bu derbi dünyanın en büyük derbilerindendir.

eğer the real football factories international programının ilk bölümü türkiye'de çekilmişse, ilk olarak fenerbahçe - galatasaray derbisi ve iki tarafın fanatikleri incelenmişse o derbi şişirilmiş balon değildir.

ha bi futbol maçının koca bi ülke için bu kadar hayati bi öneme sahip olmasının ne kadar doğru bişey olduğu tartışılır, orası ayrı..." (kendi kalesine gol atan kaleci)

"geçen sene dünyanın birinci derbisi sayılan derbi. çok basit mantıklarla, genelde beşiktaşlıların ve anadolu takımlarının kabullenemediği bir olaydır bu derbinin en büyük olmasını yedirememek. yani ali bilgin'in, uğur boral'ın, yasin'in, edu'nun, ferhat'ın, özgürcan'ın, cafercan'ın olduğu bir derbiyi mi izler avrupalı ; yoksa del piero'nun, ibrahimovic'in, adriano'nun, samuel'in, nedved'in olduğu bir derbiyi mi? elbette ikincisini izler. takımların kalitesine göre bakılmamalıdır. daha doğrusu sadece birisinin kalitesine. burada birisi bana derse ki, boca juniors ve river plate neden izleniyor madem, bunu tamamen latin derbisi olmasıyla açıklayabiliriz. avrupa'da onlarca derbi varken, sonuçta 2 haftada bir bi' ligte derbi oluyorken herkes oturup galatasaray fenerbahçe maçını izlemez. bu kesinlikle bir ülkenin ne kadar önem verdiğidir. inter - milan maçı oynanırken, milano kentinin dışında ilgi ne kadar azsa, gs - fb oynanırken de istanbul dışında ilgi o kadar çoktur. mesela göztepe - karşıyaka da, ikisini de hiç sevmesem de, büyük bir derbidir. izmir halkı buna kilitlenir çünkü. aynı milano'da olduğu gibi. fakat oyuncular ne yazık ki, inter veya milan'daki kadar kaliteli olmadığı için daha az kişi izler, yurtdışından ise hiç kimse izlemez. gelen yabancı gazeteciye göre derbi büyüklüğünü ölçmek, siz var fazla lig tv izlemek, çok spiker dinlemek..." (onlyalcoholia)

"değil intertoto, küme düşmeme için bile oynansa, onu da geçtim sırf gazozuna bile oynansa türkiye'nin en büyük ve en önemli derbisidir. ebediyen de öyle kalacaktır. şu an her iki tarafa da aklınca laf sokan arkadaşların görmeleri gereken şey, derbiyi derbi yapanın takımların ligdeki konumları veya form durumları olmadığı, aralarındaki ezeli rekabet olduğudur.

çok basit bir örnekle, birkaç hafta önce lig lideri ve ikincisini karşı karşıya getiren sivasspor - beşiktaş maçının gördüğü ilgi ve yarattığı heyecan ile son galatasaray - fenerbahçe maçının gördüğü ilgi ve türkiye genelinde uyandırdığı heyecanı karşılaştırırsak, ligdeki konumlarından bağımsız bir şekilde galatasaray - fenerbahçe rekabetinin neden türkiye'nin en büyük rekabeti olduğunu bir kez daha anlayabiliriz.

ayrıca ülke dışında yayınlanmamasını kriter olarak kabul edenlere partizan - kızılyıldız, olympiakos - panathinaikos gibi derbileri, "oyuncular birbirine girdi, kırmızı kartlar havada uçuştu, böyle büyük derbi mi olur" diyenlere de herhangi bir river - boca maçını veya bizden bir gün önce oynanan lazio - roma maçını (3 kırmızı kart) gözden geçirmelerini tavsiye ederim. saygılar." (4 2 3 1)

"bilhassa şükrü saraçoğlu stadı'nda oynanan versiyonu tam anlamıyla bir sinir harbi ve psikolojik savaştır.. futbol mutbol, teknik taktik hepsi hikayedir.. sinirine hakim olan, kendine güvenen ve kazanacığna inancı olan takım çıkar kazanır.. seyircilerle dalaşan, en ufak kıvılcımda parlayan, saçma sapan profosyonellik dışı tavırlar içine girenler ise kaybetmeye mahkumdur.. galatasaray da bu derbiyi kendi sahasında bir psikolojik savaş'a dönüştürmeye çalışıyor tabiki ancak stadın aura'sı buna izin vermiyor.." (aeks)

"öncesinde karşılıklı demeçler verilen, ortamı gereksiz yere gerilen, sadece üç puan değerinde olduğuna kimse tarafından inanılmayan maçlar serisi. genelinde oynanan futbol bir tarafı ya da -maçın berabere bitme ihtimaline göre- iki tarafı da memnun etmez ama kesin olan tek şey kimse hakemden tatmin olmaz, yenilginin sebebi daima hakemdir ve aynı hakem galibin tarihi fark atmasını da engellemeyi başarmıştır. sonuçta iş hayatının, günlük yaşamın sıkıcılığından?! bunalan türk insanını yılda 3-5 gün heyecana gark etmeyi başarır ama verdiğinden fazlasını götürdüğü de söylenir.

maç sonundaysa daha iyi oynadınız, galibiyeti hakettiniz diyen, ya da attığımız gol ofsayttı, baros'a da yazık oldu diyen taraftarlar benim hala umudum var adlı bir şarkının yazılış nedenidir." (bendeseniseviyorum)

"günün birinde avrupa kupası nezdinde oynanmasını dilediğim, gerçek futbol oynandığında ne olacağını çok merak ettiğim karşılaşmadır. zira avrupa kupalarında patlak kafalı hakem, lazer gözlü kaleci, ısındırılmayan takım kaptanı, uçan su şişesi gibi realiteler pek vuku bulmaz. ha bulur da, o zaman o takım kendini bir daha avrupa'da bulamaz o olur." (kowalski)

"bu derbi hakkında son günlerde en çok konuşulan konu fenerbahçenin on senedir galatasarayı yenmesi. ezeli rekabeti onar senelik periyotlar halinde incelediğimizde 2000 yılından günümüze kadar galatasarayın başarısız olduğu görünsede aslında bu başarısızlık 1970-1980 arasında oynanan müsabakalarda çok daha kötü durumdadır. o dönemde oynanan 40 maçın 24 tanesini fenerbahçe kazanmış iken galatasarayın galibiyet sayısı ise sadece 6'dır. hatta 1976 ile 1980 arasında ardarda oynanan 14 maçta galatasarayın içeride ve dışarıda hiç galibiyeti yoktur. 1980 ile 2000 arasındaki 20 senelik dönemde ise galatasaray kötü tabloyu ortadan kaldırmış (bu dönemde galatasaray fenerbahçeyi daha çok yenmiş) son 10 senede ise fenerbahçe tekrar üstünlük sağlamıştır.
buradan şu sonuca varabiliriz. fenerbahçe son 10 senede bariz bir şekilde üstündür. fakat bu dönem kapanacak gibi görünüyor." (azteca)

"bu maçların sonucunda iki takımda kendini bir müddet toparlayamaz. aynı gazi koşusuna hazırlanan atlar gibi. gazi koşusularında tabelaya giren veya kazanan atlar nasıl ki bir daha kendilerini toparlayamayıp yarış hayatları tehlikeye giriyorsa bu maçların sonucunda da ya saha kapama ile cezalar gelir sonra seyirsiciz maçta puan kayıpları olur ya da kazanmanın verdiği rahatlıkla veya kaybetmenin verdiği üzüntüyü bir daha toplarlamayaz bu takımlar. işte süper lig işte istatistik." (jack nicholson)

"yıllardır süre gelen ve yıllarca süre gelecek olan ezeli rekabetin iki yakası ... iki takım sadece birbirleri ile oynadığında değil , avrupada farklı ülke takımları ile oynadığında da kıyaslanıyor , ligde farklı takımlarla oynadığında da kıyaslanıyor , hatta fener beşiktaş ya da galatasaray beşiktaş maçlarında bile bu iki takım arasında oynanan derbilerin hem daha zevkli hem daha olaylı geçtiği konuşuluyor . nefret ettiğim fenerbahçeye bunları düşünerek baktığımda anlıyorum ki fener olmadan ligin de avrupanın da derbilerin de tadı yok ..." (die4you)

"şöyle ki bu rakabet için bir sebep aranmamıştır. şüphesiz dünyanın en önemli derbilerinden biri değildir ama ondan önemli olanlar gibi giydirilmiş bir kamplaşmadan mütevellit de değildir bu rakabet. diğer derbilerde belli bir ırktan olmak, başka bir mezhebe veya sosyal sınıfa mensup olmak, siyasi görüş veya coğrafya gibi etkenler sizi bir takımın mensubu yapabilir. ancak türkiye'de böylesine etkenlere ihtiyaç duymayan bir ezeli rekabet mevcuttur; sadece bu sebeple bile bu yarış yeterince değerlidir. derbinin bu çeşit yoksunluğu da futbolu hayattan koparmaz, rekabet taraflarının tutkularını azaltmaz. belki de nedensiz sevmek sevmelerin en güzelidir." (schwannoma)

"benim takim tutmam icin nedenim olan ve bana futbolu sevdiren rekabettir.

ben ne kadar galatasayli olsam da cevrem her zaman fenerbahceli olmustur. ama isin guzel yani da buradadir. hayatimda her zaman bir rekabet, futbolu sevme nedenim olmustur. mahalle maclarinda bile sirf fenerbahce-galatasaray diye takimlari ayirdigimiz zaman bile hayatimizin en guzel ve en cekismeli maclarini yaptigimizi hatirliyorum. bazen yenilir dalga konusu olurduk, bazen yener ayari veren ekip olurduk. isin guzel yani da burasiydi. her zaman yenen bir takim belli degildi, ortada bir rekabet vardi.

bu rekabetin olusu iki takiminda iyi futbolculara sahip olmasi degil, ismiydi. bu rekabet icin sadece takimlarin yan yana ismini duymak yeterlidir. size sorarim eyy fenerliler ve g.saraylilar; hangimiz fb-gs macini duyunca heyecanlanmiyoruz, kalbimiz pir pir atmiyor? ''ulan bu seferde bi yenelim dalgamizi olesiye gececegiz nihahah'' diye hangimizin icinden gecmiyor? herhangi bir gs-fb macini rakip takim taraftari olan bir arkadasinizla izlediginizde ve o rakibin yenildiginde hangimizin onun surat ifadesini gormek istemiyor ki? ve ardindan hangimiz mac unutulana kadar dalga gecmek istemiyor ki?" (hollandabocegiilesevismek)

Uludağ sözlük'ten...

"galatasaray ımızın genellikle yenildiğini görsem bile izlediğim en güzel maç oluyor. futbolun asıl tadı ortaya çıkıyor. ister kavga ister gol her yönüyle.. gol yiyorum ama maçtan zevk alıyorum. ben galatasaraylıyım ama galatasaray benim değil. aynı şey fenerbahçe taraftarı içinde geçerli. kulübü yönetenler düşünsün. bizim ne umrumuzda olacak." (mor gabriel)

"her yıl sabırsızlıkla beklenendir.
günler öncesinden konuşulmaya başlanandır.
maçtan sonra günlerce konuşulandır.
bir anlık hakem hatasını yıllarca unutturmayandır.
bir futbolcunun vezir veya rezil olma maçıdır.
unutulmazları hatırlatandır.
sonucu asla önceden tahmin edilemeyendir.
sahada veya tribünde olmak için yanıp tutuşulandır.
futbola dair her şeyin doksan dakikaya sığabilmesidir." (olumsuz fani)

"bir fenerbahçeli olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki; hiçbir zaman boca-river derbisinin yerini alamayacak olan derbidir." (cataplexy)

"dünyadaki hiçbir maç bu denli çekişmeli değil. misal glasgow rangers-celtic maçı dini-mezhebi, ss lazio-as roma maçı politik, barcelona-real madrid maçı katolonya-ispanya, inter milan-ac milan zengin sınıf-işçi sınıf maçı. yani diğer rakiplerine göre sadece futbola dayalı ve bu denli büyük bir derbi yok. el sikko diyenlere duyurulur." (doc dr c sinan sagiroglu)
"yapısı incelendiği vakit çok farklı olduğu ortaya çıkan rekabettir, dünyanın diğer derbilerinin altında siyasi bir görüş, din, yatarken bu derbide siyasi görüş yoktur, iki takımın tarftarları arasında sağcısı, solcusu , müslümanı, hristiyanı bulunmaktadır." (kelmajeste)

"kabul edilmesi gereken durum şudur ki ; şu zevksiz ligde 2 haftada olsa heyecanlanmamıza sebebiyet veren rekabettir. bir galatasaraylı olarakta şunu söyleyebilirim; iyi ki varsın fenerbahçe.." (cemm)

"öfkesinin sebebi belli olmayan karşılaşmadır. hani bakarsın lazio sağcıdır, roma solcudur; madrid kralındır, barça katalanların; rangers celticte mezhep ayrılığı vardır; boca fakirdir, river zengin. bu iki takım nedir ? Neredeyse aynı tip taraftar profiline sahip olan, galatasaray ın avrupadaki kupalarıyla biraz önde gözüküp, fenerbahçenin bu farkı galatasarayı neredeyse her daim yenmesiyle kapattığı; fanatik, fotomaç, fotogol üçlüsünün başını çektiği adi basının photoshop şovlarıyla kışkırttığı, dünyanın birinci rekabeti olduğu yalanının sürekli manşetleri süslediği abartılmış rekabettir. rekabettir. ama o kadarda değil." (thedifferent)

Diğer...

"Yarı heyecan, yarı korku var..


Heyecanım fark olması yönünde.

Korkum yenilmek..

Bu hepinizde vardır." (r10.net/okank)
...

Sizin de bu derbi hakkında herhangi bir düşünceniz varsa bizimle paylaşmaktan çekinmeyin.
Yorum yazmak için buraya tıklayın.

16 Ocak 2010 Cumartesi

Fenerbahçe ile Galatasaray beraber büyüdüler



İkisi de 100 yaşını devirdiler, sürekli birbirini yenmeye çalıştılar. Biri önce geçince diğeri onu yakaladı, rekabet onları büyüttü. Galatasaray ve Fenerbahçe, futbolumuzun da tarihini yazdı.


Galatasaray'ın kurucusu Ali Sami Yen

Mekteb-i Sultani'de edebiyat öğretmeni ders anlatırken birkaç arkadaş kafa kafaya vermişti; haylazlık peşindeydiler ve bir futbol takımı kurmaya kara vermişlerdi! Reisleri Ali Sami Yen rotalarını şu sözlerle açıklamıştı: "Maksadımız, İngilizler gibi toplu halde oynamak, bir renge ve isme malik olmak, Türk olmayan takımları yenmektir." O gün aylardan ekim, yıllardan 1905'ti. O sınıfta Galatasaray kurulmuştu.


Fenerbahçe'nin kurucusu Ziya Songülen

İstanbul'da İngilizler, Rumlar ve Fransızlar futbol oynarken Anadolu yakasındaki başka gençler de meşin yuvarlağın peşinde koşmak istiyorlardı. Önce 1899'da, sonra da 1902'de kulüp kurmaya çalışmışlar, hükümek tarafından engellenmişlerdi; 1907 ilkbaharında kimse karşılarında duramayacaktı. Ziya Songülen, Ayetullah Bey ve Necip Okaner'in önderliğinde, Kadıköy ilk Türk takımına; Fenerbahçe Futbol Takımı'na kavuşmuştu.

Bugün arkalarında yüzlerce maç bırakan Fenerbahçe ve Galatasaray böyle kurulmuşlar, uzun bir süre İstanbul Ligi'ni domine eden yabancı ve azınlık takımlarına karşı ortak hareket etmişlerdi. Hatta 1911-1912 sezonu öncesinde iki takımın birleşmesi bile gündeme gelmişti. Bazı Avrupa takımlarına karşı ortası sarı, bir tarafı lacivert, diğer tarafı kırmızı forma giymiş karmalar da oluşturmuşlardı. Galatasaray Avrupa turnesine çıktığında Fenerbahçe'den Zeki Rıza Sporel, Nedim Kaleci, Cafer Çağatay, Galip Kulaksızoğlu ve Bekir Refet'i kadrosuna eklemişti. Bu arada kendi aralarında da 1914'e kadar yedi maç yapmışlar ve Galatasaray bunları gol yemeden kazanmıştı. 4 Nisan 1914'te tarih değişti ve Fenerbahçe, İstanbul Ligi'ni sürekli kazanan Galatasaray'ı yenmeye başladı. Bu en büyük derbimizin doğuşu oldu.


Şükrü Saracoğlu

İki takım Türkiye 1. Profesyonel Futbol Ligi kurulana kadar 160 kez karşılaştılar. Bu dönemde iki kulüp de kendi efsanelerini yarattı. Eski başbakanlardan Şükrü Saracoğlu 16 Mart 1934 ile 15 Ekim 1950 tarihleri arasında Fenerbahçe'ye en uzun süre başkanlık yapan isim oldu. Bugünkü stadın onun ismini taşıması tesadüf değil; o stadı Fenerbahçe'ye o kazandırdı.


Zeki Rıza Sporel

Kadıköy'de yeşil sahalarda da bir efsane vardı; Zeki Rıza Sporel 19 yıl sarı lacivertli formayı giydi. 332 maçta 470 gol attı. "Üstat", Beşiktaş'a, Galatasaray'a ve Finlandiya Milli Takımı'na bir maçta dörder gol atmayı başardı. Aynı dönemde Cihat Arman, Fikret Arıcan, Şükrü Ersoy, Halit Deringör, Basri Dirimlili, Mehmet Ali Has, Galip Kulaksızoğlu diğer Fenerbahçe yıldızlarıydı.


Solda Gündüz Kılıç, sağda "Kral" Metin Oktay

Fenerbahçeliler kendi efsanelerini yaratıp tarihlerini yazarken Galatasaraylılar da boş durmuyorlardı. Kulübün 1 numaralı kurucu üyesi ve başkanı Ali Sami Yen, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi Başkanlığı yapacak kadar spor aşığı bir insandı ve Türkiye Milli Futbol Takımı'nın da ilk çalıştırıcısıydı. Onun da ismi Mecidiyeköy'de yaşıyor. O dönemin birçok Galatasaray efsanesi arasında Baba Gündüz Kılıç'ın yeri ayrıdır; Beşiktaş'a 20, Fenerbahçe'ye 9 gol attı. 30 Haziran 1940'ta Beşiktaş'ın Baba Hakkı'sının da oynadığı maçta üçü ayakla, ikisi kafayla olmak üzere beş gol atarak tarihe geçti.

Türkiye 1. Profesyonel Ligi kurulunca bu iki dev kapışmak için bambaşka bir arena bulmuş oldu. İlk üç şampiyonluğun ikisini Fenerbahçe, birini Beşiktaş aldıktan sonra Galatasaray fırtınası esmeye başladı. Gündüz Kılıç idaresindeki Cim Bom, 1961-1962 ve 1962-1963 sezonlarını birinci bitirmeyi başardı. İkinci şampiyonluklarını kazanırken uzun yıllar kırılamayacak, kırılması da bir başka Galatasaraylı futbolcuya nasip olacak bir rekora imza atan bir oyuncuları vardı; Metin Oktay 22 maçta 38 gol atarak 1960'lı yılların en büyük Galatasaraylı futbolcusu olmuştu.


Metin Oktay'ın ağları delen golü

"Naci'yi geçtikten sonra çok dar açıdan kaleye vurmak zorundaydım. Başımı kaldırım, bütün kuvvetimle vurdum. Özcan köşeyi kapamıştı, ama top Fenerbahçe kalesine girdi. Golden sonra arkadaşlarımın kucağındaydım. Topun ağları deldiğini sonradan öğrendim." diye anlatmıştı Metin Oktay efsanevi golünü. Taçsız Kral altı kez gol kralı olmayı başardı: 15 sene oynadığı Galatasaray'a 217 gol armağan etti; bunlardan 18 tanesini sarı lacivertliler kabullenmek zorunda kaldı!


Ordinaryüs Lefter Küçükandonyadis

Lig Fenerbahçe için çok güzel başlamıştı. İlk ve üçüncü şampiyonluğu aldılar, Galatasaray'ın dublesi sırasında solunlandılar, iki kez arka arkaya birincilik tatılar ve 1967-1968 sezonunu şampiyon tamamladılar. Profesyonel ligin ilk altı sezonunda forma giyen Lefter Küçükandonyadis beş sezonda takımının en golcü ismiydi. Onu bir başka efsane Can Bartu anlatıyor: "Tek başına bir takımdı. O iyi oynadığı zaman hiçbir rakip onu durduramazdı. Topu istediği yere atardı. Frikikleri, penaltıları önlenemezdi. Rakiple dalga geçerdi." Ordinaryüs, 16 yılda 615 kez giydiği Fenerbahçe formasıyla 423 resmi gol attı. Sar kırmızı ağların tozunu 18 kez aldı. Milli takımda 50 maç oynayan ilk futbolcu oldu.


Efsanevi başkan Faruk Ilgaz

Lefter ve Can saha içinde Fenerbahçe rüzgarı estirdikten sonra kulübü efsane bir başkan devraldı. Faruk Ilgaz 20 Mart 1966-24 Şubat 1974 yılları arasında hem tesis hem sportif açıdan Fenerbahçe'ye çok şey bıraktı. Onun zamanında sarı-lacivertliler beş kupalı 1967-1968 sezonunu yaşadılar, Avrupa Devi Manchester City'i elediler, iki kez şampiyon oldular. Ilgaz'ın teknik direktörlük görevini verdiği Ignac Molnar, kulüpte üçüncü kez görev almış ve beş kupayı 1967-1968 sezonunda kazanmıştı. Molnar Fenerbahçe tarihinin en çok kupa kazanan teknik adamıdır: Yedisi resmi olmak üzere toplam 14 kupa!


Gökmen Özdenak'ın lakabı "Ayı Gökmen"di.

1970'ler bir üçlemeyle, Türkiye Ligi'nin ilk üst üste şampiyonluk kazanma başarısıyla açıldı. İngiliz teknik direktör Brian Brich'ün 4-3-3 oynattığı Galatasaray 1970-1971, 1971-1972 ve 1972-1973 sezonlarını şampiyon tamamladı. Kalede Yasin, forvette Özdenak kardeşler takımı sırtlamışlar, yanlarına da "Çizgi" Metin Kurt, Tunca Temeller, Mehmet Ooğuz, Bülent Ünder gibi isimleri alıp zaferlere koşmuşlardı ama 70'lerin ikinci yarısı oldukça kurak geçecekti. O günlerde kulübün başında Selahattin Beyazıt vardı. 18 ocak 1969'da göreve gelmiş, dört kez kongre kazanarak tarihe geçmişti. Beyazıt üç lig şampiyonluğunu kazanmakla yetinmedi, Galatasaray'ın geleceği kabul edilen Riva arazisini de kulüp malvarlığına eklemeyi başardı.

Faruk Ilgaz takımın başına Valdir Pereira Didi'yi getirerek sarı-kırmızıları durdurmayı başardı. Pele ile birlikte Dünya Kupası kazanan, futbolu 1967'de bırakan Didi'nin 1972 Haziran'ında Türkiye'ye gelmesi büyük ilgi uyandırdı. Dahası; Fenerbahçe'nin genlerine Brezilya aşısı onunla yapılmış oldu. Takım yepyeni bir yıldıza kavuşmuş oldu: Cemil Turan.



1970'lerin efsanevi yıldızı Cemil Turan

Fenerbahçe, Lefter ve Can'dan sonra forvette sıkıntı yaşamadı. Karşıyaka'dan alınan Ogün Altıparmak dört şampiyonlukta takımın golcüsü olmayı başarmıştı. 1970-1971 sezonunda gol krallığını kazanan yıldız oyuncu, yerini Cemil Turan'a devretti. Dört sezon takımın en golcüsü olan Cemil'in Fenerbahçe'ye gelişi de başlı başına bir derbi golüydü! İstanbulspor Aralık 1972'de O'nu Galatasaray'a satmaya kalmışmış, ama o günlerde 25 yaşında olan Cemil, "Fenerbahçe'den başka bir takımda oynamam." diyerek kendini sarı lacivertlilere transfer etmişti. Daha ilk Galatasaray derbisinde gol atmayı başardı, üç kez gol kralı oldu, Galatasaray ağlarını toplam 14 kez sarstı. 1970'lerin Fenerbahçe'sinde Ziya Şengül, Osman Arpacıoğlu, Ercan Aktuna, Ilie Datcu, Cem Pamiroğlu, Raşit Çetiner, Engin Verel gibi isimler vardı.


Alpaslan Eratlı şampiyonluk kupasını kaldırırken...

Bir önceki yıl Galatasaray şampiyonluk orucuna girerken Trabzonspor ligi domine etmişti. Çalkantılı günler geçiren Fenerbahçe, 12 Nisan 1981'deki kongesinde yepyeni bir başkan buldu: Ali Şen. Efsane başkan yeni sezonda takımın başına Branko Stankoviç'i getirdi ve takım beş kupayı birden müzesine götürdü. Stankoviç'in, golcüsünü ileride tek başına bırakarak maç kazandıran sistemi 1980'lerin başına iki büyük futbolcu yarattı. Fenerbahçe formasıyla 134 gol atan Selçuk Yula iki kez de gol krallığını kazandı. Takım kaptanı Alpaslan Eratlı'ysa liberoda tarih yazmıştı. Beş kupa kazanılan sezonun sonunda Stankoviç futbolu bırakma kararı alan Alpaslan için Ali Şen'e şöyle dert yanmıştı: "Takımımın iki beyni var. Biri Osman, diğeri Alpaslan. Osman Trabzon'a gidiyor, ne olur söyleyin, Alpaslan bir yıl daha oynasın." Alpaslan Eratlı zirvede bırakmayı tercih edecekti.


1980'lerin süperstarı Rıdvan Dilmen

Sarı kanaryalar coşkulu bir başka sozon için 1988-1989'u bekleyecekti. Başkan Tahsin Kaya, teknik direktör Todor Veselinoviç'ti. Hala kırılamayan 103 gollük rekorla şampiyon oldular. Yıldızlarsa saymakla bitmeyecek gibiydi. Toni Schumacher, Rıdvan Dilmen, Aykut Kocaman, Hakan Tecimer, Turan Sofuoğu, Hasan Vezir, Müjdat Yetkiner ve Nezihi Tosuncuk takımı uçuracak ve unutulmaz 4-3'lük Galatasaray zaferini taraftarına yaşatacaktı. Aykut o sezon Galatasaray'a gol atmaya başlamıştı; toplamda 13'ü bulacaktı.

Galatasaray ise beklemedeydi. Son şampiyonluk 1973'te yaşanmış, ardından kuraklık başlamıştı.
Fatih Terim gibi bir kaptan hiç şampiyonluk görmeden Galatasaray'da 11 yıl futbol oynamıştı! Makus talihi değiştirmek başkan Ali Tanrıyar'a kısmet oldu. Almanya Milil Takımı'nın ünlü teknik direktörü Jupp Derwall takımın başına getirildi, kendisine sabredildi ve özlenen gün 7 Haziran 1987'de geldi. Bu bir sonuç değil, başlangıçtı. Derwall tohumları atmış, geleceğin Galatasaray'ı kurulmuştu. Bir sonraki sezon Derwall'in yardımcısı Mustafa Denizli başa geçecek, önce şampiyonluk, sonra da Şampiyon Kulüpler Kupası'nda yarı final görecekti. O unutulmaz Neuchatel Xamax ve Monaco maçları da Denizli idaresinde kazanılacaktı.


Tanju Çolak

O günlerde Cüneyt'ten Erhan'a, Prekazi'den Uğur'a Galatasaray birçok yıldızı barındırıyordu ama bir tanesi oldukça farklıydı. Tanju Çolak 1987-1988 sezonunda 38 maçta 39 gol atarak Metin Oktay'ın bir sezonda en çok gol atma rekorunu kırdı. Üstüne Avrupa Gol Kralı oldu ve France Football dergisinin Altın Ayakkabı ödülünü kazandı. Tanju Fenerbahçe kalesini de 14 kez ziyaret etti.


Bir Galatasaray efsanesi George Hagi

Galatasaray'ın bu başarılarını ya da Fenerbahçe'nin 103 gol atan futbolunu 1990'lara taşıyacağı düşünülüyordu ancak araya Gordon Milne'in Beşiktaş'ı girdi. Üç sezonun ardından sarı kırmızılılar yeni bir Alman çıkartması yaptılar. Karl Heinz Feldkamp, yanına Falco Götz ve Reinhard Stumpf'u alarak takımın başına geçmişti. Kurduğu Alman sistemi iki yıl üst üste şampiyonluk kupasını Galatasaray'a getirdi ama "Altın Çağ"a imzayı atan isim Fatih Terim oldu. Terim'le Galatasaray 90'ların ikinci yarısında dört yıl üstüste şampiyon olarak rekor kırarken, UEFA Kupası'nı da müzesine götürüyordu. Bülent Korkmaz tüm başarılarda yer alırken yanında Hakan, Hagi, Popescu, Taffarel, Ilie, Okan, Suat, Emre, Ümit, Hasan gibi isimler vardı.


Elvir Boliç Galatasaray'a 10 gol atmayı başardı.

Aynı dönemse Fenerbahçe için kâbustan beterdi; sarı lacivertliler 1990'lı yıllarda sadece bir şampiyonluk görmüşlerdi. Ali Şen kötü gidişi durdurmak için gelmiş ve 80'lerdeki gibi hareket ederek takımı hemen şampiyon yapacak bir teknik direktörle anlaşmıştı. Brezilya'yı 24 yıl sonra ve Pele'siz Dünya Şampiyonu yapan Carlos Alberto Parreira, Uche-Högh'le savunmayı, Oğuz-Kemalettin'le orta sahayı, Boliç-Atkinson'la forveti kaplamış ve şampiyonluğu yakalamıştı. Boliç, Galatasaray derbilerinde 10 gol atmayı başardı.


Unutulmaz 4-3'lük Gaziantep maçının yıldızı Milan Rapaiç

Belki şampiyonluk olarak kısır bir dönemdi 1990'lar ama Fenerbahçe'ye bambaşka bir şans getirmişti. 15 Şubat 1998'de Aziz Yıldırım bir oy farkla başkanlığı kazandı ve sonrası 2000'lerde çorap söküğü gibi geldi. Başarısız geçen üç sezon sonra Yıldırım tartışılan bir kararla adı Galatasaray'la özdeşleşmiş Mustafa Denizli'yi takımın başına getirdi. O yıl Kennet Anderson, Rapaiç, Revivo, Yusuf, Rüştü, Abdullah gibi isimlerle gelen şampiyonluktan sonra Yıldırım hızla yoluna devam edecekti. Fenerbahçe'yi şampiyon yapan ilk Türk teknik direktör olan Mustafa Denizli ise yarım sezon sonra gözden düşecekti.


Zekasına hayran olmamanın elde olmadığı bir usta; Alex de Souza

Yıldırım, Fenerbahçe Stadı'nın her şeyini değiştirdi, 55 bin kişilik Şükrü Saracoğlu Stadı doğdu. Başkan, ekonomik olarak çok güçlü bir Fenerbahçe yaratırken dört şampiyonluk kazandı. 2000'lere damga vuran Christop Daum'un Fenerbahçe'sinde başroller Pierre van Hooijdonk, Alex de Souza, Aurelio, Deivid, Semih ve Tuncay'ındı. Daum sonrası bir başka Brezilya efsanesi Zico da Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final görerek kulüp tarihine geçiyordu.


Ligimizin en çok gol atan oyuncusu Hakan Şükür

Galatasaray'sa 1980'lerde yakaladığı, 1990'larda zirveye çıkarttığı istikrarı bir kenara bırakmıştı. Fatih Terim sonrası takımın başına Mircea Lucescu gelmiş,Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final ve bir şampiyonluk görmesine rağmen takımdan gönderilmişti. Eric Gerets'le gelen mucizevi şampiyonluğu iki yıl sonra bu kez teknik direktörsüz kazanılan bir başka şampiyonluk izlemişti. Hakan Şükür Türkiye'ye dönüp, Metin Oktay'ın ligde attığı 217 gollük rekorunu kırmış, Ümit Karan, Jardel, Mondragon, Emre Aşık, Ergün, Ayhan ve Arda Turan takımın 2000'lerdeki yüzü olmuştu.

Biri bir lisenin arka sıralarında, diğeri bir semtin arka sokaklarında kuruldu. El ele verdiler, büyüdüler, önce dost, sonra rakip oldular. Şampiyonluklar, yıldız futbolcular, tribünler, kupalar için kapıştılar; gün geldi taraftarlar onlar için kavga etti. Biri büyüdükçe diğeri ona yetişmek için çalıştı ve daha da büyüdü. Arkalarında dört yüze yakın derbi bıraktılar ve biliyoruz ki bu sayı binleri bulacak. Dostlukları da rekabetleri de hiç bitmeyecek.